Dünya üzerinde yaşayan biz insanların en önemli ortak özelliklerinden bir tanesi sevgi duyduğu varlığa veya olguya doğru yönelmesi, sevmediği varlıktan veya olgudan uzaklaşmasıdır. Hayatta, bu özelliğimizin örnekleri çok fazladır. Misal sevmediğiniz bir insanla karşılaşsanız, hızlı bir şekilde oradan uzaklaşmak ister “Ne işi var bunun şimdi burada?” diye içinizden sitem edersiniz. Aynı şekilde sevmediğiniz bir işi, eylemi yapmak istemez ve oradan uzaklaşmak istersiniz. Ancak bu iki örnek durumun tam tersi durumunda ise çok daha farklı davranırdınız. Mesela sevdiğiniz insanla karşılaşsanız, bir anda mutlu olur ve ona sarılmak isterdiniz. Yani aslında bizler daima sevdiğimiz ne ise ona doğru yönelme, sevmediğimizden uzaklaşma eğilimindeyizdir.
Hayat içerisinde, dünya düzenimiz bize kalsa ve istediğimiz her eylemi yapmakta özgür olsak eminim ki sadece sevdiğimiz, haz aldığımız işleri yapmaya yönelirdik. Ancak şöyle bir gerçek var ki hayat, mutlak anlamda bizlerin isteklerine göre şekillenmez. Öyle ki hayatta sevmediğimiz, istemediğimiz halde birçok eylemi mecburen yaparız. Hayatın koşulları bizleri yapmaktan hoşlanmadığımız, sevmeyerekten yaptığımız işleri de yapmaya zorlamaktadır. Bunun en bariz örneği; sevmediğimiz, hiçbir şekilde haz almadığımız işlerde para kazanmak için çalışmamızdır.
Günümüzde binlerce insan; sevmediği, herhangi bir hedefinin olmadığı, sadece para kazanma maksadıyla farklı farklı işlerde çalışmaktadır. Bu insanlar çalıştıkları işlerde arzu duymadan çalıştıkları için “işinin delisi” sıfatına uygun değillerdir. Nitekim işinin delisi diyeceğimiz türdeki insanların ortak özelliği: İşlerini arzu duyaraktan yapmalarıdır. Yaptıkları işi arzu duyaraktan yaptıkları için bu insanlar, işlerinde gerçek anlamda başarılıdırlar. Çünkü bir işi, eylemi yapmaktan haz alınıyorsa o işin daha fazla derinliklerine girilebilir ve o iş üzerinde daha çok çalışılabilir.
Bir işin derinliklerine girildikçe o iş hakkında daha fazla öznel bilgiye sahip olunulur. Aynı şekilde, bir üzerinde daha fazla çalışıldıkça o işte hata yapma oranı da artar. Hata yapılma oranı artıkça daha fazla hata yapılır ve neticede doğruya bilgiye ulaşılır. Bu da kişinin o iş üzerindeki öznel bilgisini tekrardan artırır. Herhangi bir alanda öznel bilgi artmaya başladıkça maddi ve manevi anlamdaki kazançlar da artmaya başlar ve en nihayetinde o alanda başarıya ulaşılır. Buradan anlayacağınız üzere bir iş dalında başarılı olmak ile o işe karşı arzu sahibi olmak arasında sıkı sıkıya bir bağlantı vardır. Hatta şunu açıkça söyleyebilirim ki başarı için en temel koşul; arzudur. Arzu olmadan başarı gerçekleşmez.
Peki arzu olmadan başarı neden gerçekleşmez? İnsan sevmediği, işinin delisi olmadığı bir işte başarılı olamaz mı?
YAZI İÇERİĞİ ;
Sevilmeden Yapılan Bir İşte Neden Başarılı Olunmaz?
Hayat içerisinde insanın bir iş, eylemde başarılı olabilmesi için gerçekleştirmesi gereken en önemli koşul: Çalışmadır. Evet başarının en temel sırrı, bu kadar basit ve görünürdür. Ancak, toplum tarafından bu basit gerçek çoğu zaman fark edilmez. Bu yüzden ben “çalışma” eylemini “Farkına varılmayan güç” olarak nitelendiriyorum. İnsanlar, çalışma eyleminin gerçek başarıyı doğuracağını göremiyorlar veya görmek istemiyorlar; çünkü çalışma eylemi, insan nefsine ağır gelen bir eylemdir. Ve bu yüzden birçok insan çalışma eyleminin başarıyı nasıl doğurduğunu anlayamaz. Bunun sebebi ise insanların, gerçek zor olduğu için gerçeğe odaklanmak istememelerinden kaynaklanır.
İnsanlar genellikle kolaya kaçmanın peşindedirler. Günümüz dünyasında bu iddaamı tescilleyecek birçok örnek vardır. Bu örneklerden bir tanesini sizinle paylaşmam gerekirse, mesela kişisel gelişim kitaplarında, sürekli olaraktan verilen bir telkinden örnek vereyim; “Zengin mi olmak istiyorsunuz? O zaman geçin aynanın karşısına ve zenginlik olumlaması yapın! Evren size istediğiniz o zenginliği gönderecektir.”
Burada verilen bu telkini iyi inceleyen ve şunun farkına varmaya çalışın: Bu telkin, insanın nefsine ne kadar da hoş gelen bir telkin demi? Nitekim bu telkin kesinlikle kişiyi çalışmaya, mücadeleye teşvik etmemektedir. Sadece kişiye evinden telkin yapmasını ve bu doğrultuda oturduğu yerden zengin olmasını tavsiyesi etmektedir. Ve zaten günümüz dünyasında kişisel gelişim kitaplarının bu kadar fazla talep görmesindeki temel neden de budur. Çünkü çoğu insan gerçeklerden ziyade, nefsinin hoşnut olacağı söylemleri duymak istemektedir.
Eğer siz insanlara “Bakın sevgili arkadaşlar zenginlik dünya üzerinde herkesin istediği ancak bedelleri büyük olan, kazanması mücadele gerektirenden bir varlıktır.” derseniz bu gerçek telkininiz birçok insanın hoşuna gitmeyecektir. Ancak cümlelerinizi süsleyerekten “Zenginlik için aynanın karşısında günde 10 dk’lık ‘ben zenginim’ olumlalaması yapmanız yeterli” derseniz bu gerçekte işe yaramayacak telkininiz birçok insan tarafından kabul edilecektir. Çünkü gerçekleştirmesi çok basit! İşte kişisel gelişim kitaplarının bir çoğuda bunu yapmaktadır. Ve bu sebepten ötürü çok fazla talep görmektedirler.
Konumuza dönecek olursak kısacası sizlere şunu söylemek istiyorum: Bu hayatta herhangi bir işte başarılı olmak istiyorsanız, ilk olaraktan “çalışma” eylemini kabul etmeli ve işinizin üzerinde sürekli olaraktan, disiplinli bir şekilde uzun süre çalışmalısınız. İşte bu noktada, işiniz üzerinde uzun süre, disiplinli bir şekilde çalışabilmeniz için yaptığınız işi gerçek anlamda sevmeniz, arzu duymanız gerekir. Başka türlü, sevmediğiniz bir iş üzerinde uzun süre, disiplinli bir şekilde çalışamazsınız. Sevilmeden yapılan bir işte de başarılı olunamamasının nedeni budur.
Ayrıca herhangi bir kurum, kuruluşta yüksek mevkilere gelmiş insanları inceleyin. Bu insanları incelemeniz sonucunda fark edeceğiniz en önemli ortak özellik: Bu insanların işlerinin delisi oldukları olacaktır. Ve onlar bu özellikleri sayesinde çalıştıkları işlerde en yüksek mevkiye gelebilmişlerdir. Çünkü yukarıda dediğim gibi bir iş üzerinde fazla mesai yapmaya başladıkça o iş üzerinde öznel bilgi artamaya başlar. Öznel bilgi artmaya başladıkça ise kişinin maddi ve manevi kazançları artmaya başlar. Neticede bunlar başarıyı doğurur.
Severekten Yapacağınız Bir İş En Büyük Huzur Kaynağınız Olur
Bu hayattaki en büyük nimetlerden bir tanesi kişinin severekten yapabileceği bir işe sahip olması ve hayatını o iş üzerinden idame ettirmesidir. Öyle ki kişinin severekten yaptığı bir işe sahip olması demek “Off yarın iş var, çalışmak istemiyorum, bıktımmmm” gibi sürekli var olan ve var olacak olan sitemlerden kurtulması ve işine severekten gitmesi demektir. Sadece bu durum bile kişinin başına gelebilecek en güzel şeylerden birisidir; çünkü belirli bir yaştan sonra birey için iş hayatı sürekli var olacak ve hayatının büyük bölümünü kaplayacaktır. Bu doğrultuda şunu da söyleyebilirim ki bu hayatta bir insanın başına gelebilecek en kötü olaylardan bir tanesi “zorunlu olaraktan sevmediği bir işte çalışmaktır.” Nitekim insan sevmediği işte;
-
Huzurlu değildir.
-
O iş doğrultusunda herhangi bir hedefi yoktur.
-
Kronik olarak strese maruz kalır.
- Vs.
Kişinin sevmediği bir işte çalışması sonucu oluşan bu ve benzeri sonuçların hepsi, farklı farlı sorunları da doğurmaya başlar. Mesela kişinin çalıştığı işte bir hedefi olmadığı için, amaçsızlık tüm hayatına yayılır. Aynı şekilde huzursuzluk ve stres de kişiyi depresifliği sürükler. Netice itibari ile kişi, elindeki en değerli varlığı olan zamanını sadece para kazanmak için çöp eder ve en kötüsü de birçok fırsatı “çalışmaktan zamanı olmadığı” için kaybeder. Mesela severekten yapabileceği bir iş bulma fırsatını! Ve daha birçok şeyi. İşte bu yüzden diyorum ki “Sevilmeyen bir işte çalışmak” kişinin başına gelebilecek en kötü olaylardan bir tanesidir.
Peki ne yapmak gerekir? Tabii ki de severekten yapabileceğiniz bir işte çalışmanız gerekmektedir. Ancak asıl sıkıntı olan nokta burasıdır. Çünkü birçok insan “Sevdiğim işi nasıl bulacağım?” sorusuna cevap bulamamaktadır.
Sevdiğim İşi Nasıl Bulabilirim?
Kişinin sevdiği işi bulabilmesi için ilk olaraktan “Ben hangi işleri severekten yapabilirim?” sorusuna cevap bulması gerekir. Ve bu soru gerçek anlamda kendinizle yüzleşmenize olanak sağlayacaktır. Çünkü bu soruyu kendinize soraraktan bir taraftan o gizli istekleriniz ortaya çıkar, diğer taraftan ise korkularınız ortaya çıkar. Mesela severekten yapabileceğiniz iş oyunculuk yapmaktır “Ben hangi işleri severekten yapabilirim?” sorusu doğrultusunda bu cevaba ulaşmışsınızdır; ama bu isteğinizin ortaya çıkmasıyla bir yandan da korkularınız ortaya çıkmıştır; “Ben nasıl oyuncu olabilirim ki? Kamera önüne nasıl çıkıcam? Offf çok korkutucu! Neyse geç, başka işe bak.” İşte iş bulma konusunda, bu ve benzeri sorular örnekte olduğu gibi kişinin hem arzusunu hem de korkusunu ortaya çıkarmaktadır.
Bu noktada şu gerçeği söyleyebilirim: Aslında herkes bir nevi, hangi işi severekten yapacağını bilmektedir; ancak o işe karşı ya korkusu vardır ya da o işi gerçekleştirmesi için çok çalışması gerekmektedir ve kişinin bu kadar çalışmaya veya var olan korkuları ile yüzleşmeye isteği yoktur. Bu yüzden de kişi kendi kendine “Benim neden severekten yapabileceğim bir iş yok yhaa” diyerekten sitem etmektedir. Ancak bu sitemi gerçeği yansıtmaz. Çünkü aslında o kişi, hangi işleri severekten yapabileceğini çok iyi bilmektedir. Sadece o işler gözünü korkuttuğu için aslında “Off sevdiğim işi bulamıyorum” diyerekten sitem etmektedir.
Netice itibari ile söyleyebilirim ki bu sitemin kişiye hiçbir faydası olmaz. Kişiye faydası olacak olan tek eylem; Severekten yapabileceğini düşündüğü işe sahip olmak için mücadeleye girmektir. Nitekim kişi, mücadelesi sayesinde belki de ömür boyu severekten yapacağı işe sahip olabilecek ve bu doğrultuda başarılı bir kariyere sahip olabilecektir. Bu yüzden meslek seçiminde korku veya zorluk ile karşılaşıldığında “Neyse geç, başka işe bak” demek yerine, mücadele etmeyi seçin. Bu sizin için daha faydalı olacaktır.
Ayrıca Bkz: Sevdiğim İşi Nasıl Bulabilirim?