Dünya üzerinde, yetişkinlik çağına gelmiş her bireyin, şüphesiz ki kendine özgü sorunları vardır. Bu hayatın yasasında olan bir gerçektir. Dünya üzerinde “benim hiç bir sorunum yok, hayatım dört dörtlük” diyen bir insan bulamazsınız. ( Prim kasıcılar hariç )
Her insan hayatındaki bazı sorunlarından ötürü şikayet ve sitem eder. Kimisinin yeterince parası yoktur hayata karşı sitem eder, kimisinin parası vardır ama sosyal korkularından ötürü konfor alanından dışarı çıkamaz “neden sosyal olamıyorum?” diye hayata sitem eder, kimisinin başına olumsuz bir olay gelir “Neden ben!” diye hayata sitem eder. Yani toplum içindeki bireylerin hayata sitemde bulunmaları, şikayet etmeleri sonsuza kadar sürebilir. Şikayetin ve sitemin ucu sonu yoktur.
Peki bizler, hayatımız içerisinde var olan veya başımıza sonradan gelen olumsuz durumlarda neden şikayet etmeye sığınırız? Yani başımıza gelen olumsuz durumlarda “Tamam böyle bir sorunum var ve bu sorunumla mücadele etmeliyim” demeyiz? Bu sorunun cevabı duygusal anlamda güçsüz olmamızdır.
İnsanın başına gelen olumsuz olaylar neticesinde şikayet etmesi, sitemde bulunması, ufak bir çocuk gibi mızmızlanması, duygusal anlamda güçsüz olmasının alametleridir. Çünkü duygusal olarak güçlü olmak neticesinde insan, başına gelen sorunların üstesinden gelebileceğini hisseder ve şikayet etmek, mızmızlanmak yerine çözüm odaklı çalışır, sorununun üstesinden gelir.
Sorunlarının üstesinden gelebileceğini bilen, hisseden bir insan, hayata karşı neden sitem etsin ki? Neden mızmızlansın ki? Bu tarz davranışları sergilemeye gerek duymaz. Çünkü var olan sorunlarını çözeceğini, o sorunların kendisini sarsmayacağını bilir. Sorunları karşısında şikayet eden, mızmızlanan bir insanın şikayet etmesinde ki temel sebep sorunlarının karşısında kendisini güçsüz görmesinden kaynaklanır. Kendisini sorunları karşısında güçsüz gören bir birey ise ucu sonu gelmeyen şikayetlerini herkese anlatmaya başlar. Ancak bilmez ki hayat içerisindeki sorunlarını şikayet etmek ile çözüme ulaşılmaz!
İnsanlar, şikayet ederek, sitemde bularak sorunlarını çözebilseydi o zaman toplumun %90’nı refah içinde yaşıyor olurdu, emin olun. Ancak böyle durum söz konusu dahi değildir!
Hayatınızda var olan sorunlarınıza karşı iki seçeneğiniz var:
- İlk seçeneğiniz; Sorunlarınıza karşı toplumun %90’nın yaptığı gibi şikayetlerde, sitemlerde bulunmak ve var olan sorununuzu çözemeyip sadece kendinizi hırpalamak.
- İkinci seçeneğiniz; gerçeklerin farkına varmış, duygusal güç kazanmış insanların yaptığı gibi “tamam benim şuan hayatımda böyle bir sorunum var, bu sorun bana ait ama ben bu sorunumu nasıl çözerim?” deyip çözüm odaklı çalışmak ve neticesinde var olan sorunlarınızı çözmek.
Unutmayın ki ikinci seçenek, duygusal güç nasıl kazanılır? Duygusal olarak güçlü olmanın yolları nelerdir? Sorularının en temel cevabıdır. Birinci seçenek ise sizi sıradan bir kaybeden yapar. Ancak hayatınızdaki sorunlarınıza karşı seçeceğiniz yolu belirlemeden önce ilk olarak “sorun, problem” olgusuna karşı bakış açınızı değiştirelim. Nitekim insanların büyük çoğunluğu, “neden benim problemlerim var? ” diye kafayı yemektedir.
YAZI İÇERİĞİ ;
Sorunlar Neden Var? Sorunsuz Bir Hayat Daha Güzel Olmaz Mıydı?
Şuan da bu makaleyi okuyan sizler ve bu makaleyi yazan ben, acaba Dünya’nın kaçıncı nesliyiz? Bu sorunun cevabını ben bilmiyorum ama bildiğim tek şey Dünya üzerinde bizden önce milyonlarca insanın yaşayıp öldüğü ve onlarında hayatlarında sorun olgusu ile karşılaştıkları. Hayatta sorun kavramı olmasıydı, geçmişte yaşamış ve ölmüş olan milyonlarca insanın bıraktığı miraslara sahip olabilir miydik? Olamazdık. Çünkü insan bir ihtiyacını karşılamak için bir sorununu çözmeye çalışır. İşte insanoğlunun gelişimi bu şekilde başlar.
İlk atalarımız, ısınma sorunlarını çözebilmek için ateşi buldular. Daha sonrasında ulaşım sorunlarını çözebilmek için arabaları ürettiler, can güvenliği sorunlarını ortadan kaldırmak için devleti kurdurlar. Burada vereceğim örnekler, sonsuza kadar gidebilir. Anlamamız gereken nokta; var olan bir sorunun altında bizi bekleyen bir gelişimin olmasıdır. Bu gelişim neticesinde ise hayat kalitemiz bir tık daha artar. Bu yüzden sorun olgusunun yasasında gelişim vardır. Bu ister toplumsal olsun, ister kişisel olsun fark etmez. Bizdeki herhangi bir sorunun amacı yaşam kalitemizi bir tık daha artırmaktır.
Evinizdeki kullandığınız ışığı, kullandığınız telefonu, kullandığınız ısınma aletlerini ve aklınıza gelebilecek teknolojik aletlerin hepsini sorun olgusuna borçlusunuz. Bu yüzden hayatınızda var olan bir sorununuza, ufak bir çocuğun yaptığı gibi mızmızlanarak “neden bu benim hayatımda yhaaa” diye bakmak yerine, ” hmm demek hayatımda yaşam kalitemi artıracak bir sorun var, o zaman bu sorunu çözmeliyim.” diye bir bakış açısına sahip olun. Eğer hayatımızdaki sorunlarımız çok temel düzeyde olsaydı ( yemek, uyumak gibi ) şuan da bizler o konforlu yatağımızda değil de ormanda yaprakların üzerinde yatıyor, pişmiş lezzetli bir et yemek yerine, çiğ et yiyor olurduk .
Kısacası sorun olgusu üzerinde unutmamanız gereken üç nokta var:
- Sorunlar hayatın yasasıdır. Yani Dünya ilk var olduğu zamanda sorunlar vardı, günümüzde de var ve gelecekte de var olacak. Sorun kavramının bu yasası, bireysel düzeyde de geçerlidir. Sizin geçmişte de sorunlarınız vardır, şuan da sorunlarınız var ve gelecekte de sorunlarınız olmaya devam edecek.
- Sorunların var olma sebebi insanların gelişmesi içindir. Gelişim, sorunların çözümü ile başlar ve sorunun çözümüne ulaşıldığında gelişimde tamamlanmış olur.
- Sorunlar hiçbir zaman şikayet ve sitem ile çözülmez. Sorunlarını şikayet eden insanlar kendilerini sorunları karşısında güçsüz gördükleri için şikayet eder. Duygusal güç kazanmış duygusal anlamda güçlü insanlar sorunları karşısında küçük bir çocuk gibi mızmızlanmazlar. Onlar her zaman var olan sorunlarından güçlü olduklarını bilirler.
- ( Bkz: Hayatı şikayet eden insanın anotomisi)
Unutmayın ki hayatınızdan, şuan sorun kavramı ortadan kalmış olsa, yaşayan bir ölüye dönerdiniz. Bu yüzden ilk olarak hayatınızdaki sorunları kabul edin ve onların sizin için birer gelişim aracı olduğunun farkına varın.
Sorunlarınıza Karşı Nasıl Bir Tutum İçerisinde Olmalısınız?
Sorunlarınız ile mücadele ederken, sorunlarınıza karşı ne kadar olumlu bir bakış açınız olsa da zorlanacaksınız! Çünkü içinizdeki ilkel beyniniz gelişimden nefret eder. Daha önceki makalelerimde bahsetmiştim, demiştim ki; İlkel beyninizin istekleri en temel düzeydedir. Bunlar; insanın karnını doyurması, uyuması, üremesi vs. İlkel beyin, hayatta kazanacağımız başarıları, kendimizi geliştirmemizi , var olan sorunlarımızı çözmemizi umursamaz ve harekete geçmemizi engellemek için elinden geleni yapar. Hayatımızda ürettiğimiz bahanelerin, şikayetlerin, üretim yeri ; İlkel beyindir. Bu yüzden diyebiliriz ki insan hayat içerisinde en çok kendisi ile mücadele etmektedir.
Sorunlarımızı çözerken, kendimiz ile olan mücadeleyi minimum düzeyde tutabilmek için; sorunlarımızı gözümüzde büyütmemiz gerekir. Yani bakış açınız bu sorunun çözümü “çok basit” şeklinde olmalıdır. Eğer sorununuzu gözünüzde büyütürseniz bilinçaltı zihninize bu yönde telkinler gönderirsiniz ve sorunu çözmeye kalkışınca ” heyecan, çaresizlik, güçsüzlük ” gibi olumsuz duygular hissedersiniz. Bu duygular da sorunlarınızın çözümünde size hiçbir şekilde destek olmaz.
Hayatınızda fark ettiniz mi bilmiyorum ama umursamadan yaptığınız işleri çok daha kolay ve sağlam yaparsınız; çünkü umursamadığınız işlerde kendiniz ile mücadele etmezsiniz. Sizlere yarın 10 yaşındaki bir grup çocuğa konuşma yapacaksınız deseler, bu işi çok rahat bir şekilde yaparsınız; Sebebi ise 10 yaşındaki çocukları bilinçaltı düzeyde çok fazla umursamamanızdır. Ancak 20 yaşındaki bir grup insana konuşma yapacaksınız deseler, bu işi çok daha zor yaparsınız. O işi yapmamak için bir sürü bahane üretir, kendinizi stres altında hissedersiniz. Konuşmaya başlayınca da heyecan tüm vücudunuzu sarar ve yaptığınız işi sağlam bir şekilde yapamazsınız.
Bu iki durumda ki temel fark 10 yaşındaki grubu umursamamanız, 20 yaşındaki grubu umursamanızdır. Bu yüzden hayatınızdaki sorunlarınıza karşı sahip olmanız gereken ilk tutum; umursamama yönünde olmalıdır. Yani “ben bu sorunumu halledicem ama çok büyük mücadele etmem gerekiyor” tarzında kendinize karşı, işinizi zorlaştırıcı cümleler kurmayın. Deyin ki “bu sorunumun üstesinden rahat bir şekilde gelebilirim, hatta bu sorunumu halletmek benim için eğlenceli olacak.” tarzında cümleler kurun. Kendinizi mental anlamda ne kadar rahat bırakırsanız o kadar çok eğlenir, yapacağınız işleri çok daha rahat bir şekilde yaparsınız.
Sorunlarınıza karşı sahip olmanız gereken bir diğer tutum: kararlılıktır. Yani sorunlarınızın çözümünü uygulamaya geçirmede kararlı olmanızdır. Çünkü kararsızlık insanı harekete geçirmez. Mesela kilo probleminizin olduğunu varsayarsak, şu tarz düşünceler ile sorununuzu hiçbir zaman çözemezsiniz; “diyete ne zaman başlasam ki? Bugün son abur cuburumu yiyeyim vs. “Bu tarz düşünceler ile kişi harekete geçemez. kişiyi harekete geçirecek düşünce: kararlılık üzerine olmalıdır. Yani ” şu tarihte diyete başlıyorum, planımı hazırladım: Bu ay sonu şuan ki kiloma göre 3 kilo vericem. Gideceğim spor salonuna bugün yazıldım.” gibi cümleler kurmalıdır. Bu cümlelerin her biri kişiyi harekete geçirir. Çünkü ortada bir karar söz konusudur.
Kısacası, sorunlarınıza karşı sahip olmanız gereken iki tutum vardır: bunlardan birincisi: Sorunu gözünüzde büyütmeme ve umursamama. İkinci tutum: Kararlı olmanızdır. Kararlı olabilmeniz içinde ortada bir planınız olmalı ve kendinize kesin cümleler söylemelisiniz.
Duygusal Güç Nasıl Kazanılır?
- KENDİNİZİ YETERLİ GÖRÜN
Buradaki kendinizi yeterli görme kavramından kast ettiğim: eksiklerinizi, sorunlarınızı görmezden gelmeniz değildir. Yani ” ben dört dörtlük bir insanım, kendimi yeterli görüyorum, benim hiçbir şeye ihtiyacım yok” tarzında bir bakış açısı ile kendinize bakmanız değil. Sadece hayatınızdaki her türlü eksikliğin , sorunun üstesinden gelebilecek gücünüzün olduğunun farkına varmanızdır. Kendinize asla “ben yapamam, yapamıyorum ” tarzında olumsuz cümleler kurmayın. Bu tarz cümlelerin size hiçbir zaman yararı olmaz! Ve içinizdeki içsel gücünüze de büyük zararı olur.
Kısacası hayatınızdaki her sorunun üstesinden gelebilecek gücünüzün olduğunun farkına varın. Herhangi bir sorununuzu çözebilecek potansiyelinizin olduğunu bilinçaltı düzeyde kabul edin. Zaten kendi gücünüzü kabul etmeye, kendinizi yeterli görmeye başlamanız neticesinde sorunlarınızın üzerinden çok daha rahat bir şekilde gelebileceksiniz ve duygusal olarak güç kazanacaksınız.
(Bkz: Yetersizlik Duygusu )
- HER KOŞULDA KENDİNİZİN ARKASINDA OLUN
Bu madde çok ama çok önemli. Eğer bu hayatta kendinizin her koşulda arkasında olacağınızı içselleştirirseniz, en büyük gücü kazanmış olursunuz. Bu içselleştirme neticesinde harekete geçmeniz , sorunlarınızı çözmeniz, korkularınız ile yüzleşmeniz çok daha kolay olur; Çünkü her zaman kendisinin arkasında olacağını, kendisine karşı affedici bir tutum içerisinde olacağını içselleştirmiş bir birey kaybedecek hiçbir şeyinin olmayacağını, kaybedecek bir şeyi olsa dahi kendisini sert bir şekilde eleştirmeyeceğini bilir. Neticesinde harekete geçmek, bu kişi için oldukça basit bir hal alır.
Bu yüzden hayatınızda her koşulda, kendinizin arkasında olacağını, kendinize karşı affedici bir tutum içerisinde olacağınızı kendinize söyleyin. Bu düşünce sizlere güven ve güç duygusunu verecektir.
- EN ÖNEMLİSİ DE HAYATIN İÇİNE GİRİN!
Yukarıda söylediğim iki madde, hayatın içine girmeniz için size yardımcı olacak, düşüncelerdi. Ancak duygusal güç, özgüç kazanabilmenin gerçek yolu: hayatın içine girmekten geçer. Burada hayatın içine girmekten kastım: sorunlarını çözmeniz, korkularınız ile yüzleşmeniz, hayat ile mücadeleye girmenizdir. Hayatın içerisinde kazanacağınız duygusal gücü, hiçbir kitaptan, makaleden, videodan, eğitimden kazanamazsınız; Çünkü hayatın içine girmeniz neticesinde beyniniz gerçek anlamda zorlanmaya başlar ve zorlanmaya başlayan beynin kendisini geliştirmekten başka çaresi yoktur.
Vücut geliştirmede kasların gelişmesinde ki temel şart: kasların belli bir zorlanmadan, belli bir acı düzeyinden geçmesidir. Belli bir acı düzeyinden geçen kasların gelişimi başlar; aynı şekilde duygusal güç içinde gelişimde aynı kurallar geçerlidir.
Beyin ruhsal anlamda duyduğu acıdan kurtulabilmek için kendisine yeni konfor alanı oluşturmaya başlar; yani beyin aslında kendisini çektiği acıdan kurtarabilmek için kendi kendisini geliştirmeye başlar. Buradaki önemli olan nokta; Beynin hiçbir zaman kendi kendisine ” ya ben biraz gelişeyim, kendimi zorlayayım demeyeceğidir ” Beyin her zaman konfor alanı içerisinde kalmak ister . Ta ki biz onu bilinçli zihnimiz ile zorlayana dek.
Bu yüzden korkularınız ile ilk yüzleşmenizde, sorunlarınızı ilk çözmeye başlamanızda büyük zorluklar çekersiniz. Beyin sizi konfor alanında tutabilmek için elinden geleni yapar. Ancak sizler bilinçli zihniniz ile sorunlarınızın , korkularınızın üzerine gittikçe beyin kendisini geliştirmeye başlar ve gelişimin neticesinde sizde dersiniz ki ” iyi ki var olan sorunlarımı çözdüm, korkularımla yüzleştim. ” Nitekim artık geliştiğinizi kendinizde görmeye başlamışsınızdır. Gelişim neticesinde ise kendinize dersiniz ki ” keşke geçmişte şu işi yapsaydım, yapabilirmişim aslında, çok basit bir olaymış” gibi keşkeler ile dolu cümleler kurarsınız. Gelişim sizlere, geçmişte sizlere zor gelen her şey aslında hiçte zor olmadığını, o zamanlar sadece duygusal gücünüz olmadığı için hareket edemediğinizi gösterir.
Bu yüzden gelişmek isteyen: Hayatın içine girsin!