Hayatımız içerisinde en sık duyduğumuz ve kullandığımız kavramlardan bir tanesi “Duygusallık” kavramıdır. Bu kavram bir kişilik özelliğini temsil eder.
Nitekim çevremizdeki insanlardan bahsederken, bazıları için “Duygusal bir karaktere sahip, duygusal insan, sulu gözlü birisi” gibi ifadeleri kullanır o kişinin bir kişilik özelliğinden bahsetmiş oluruz. Ancak insanlar arasında “Duygusallık” kavramına çok dar bir pencereden bakmaktayız. Nitekim duygusal olmak sadece sulu gözlü, çabuk kırılma, alınganlık anlamlarına gelmez.
Çabuk öfkelenen, bunalan, mızmızlanan, korkan vs duyguları anında yaşayan ve bu duygulara kendisini teslim eden insanların tümüne duygusal diyebiliriz.
Kısacası duygusal dediğimiz insanlar, herhangi bir duygu karşında sakinliğini hemen kaybeden, duygularına göre harekete eden ve hissettiği duyguya kendisini teslim eden kişilerdir.
Buradan anlayacağınız üzere toplumdaki birçok insan duygusaldır ve bu durum doğaldır; çünkü duygusal olmak insan doğasında vardır. Ancak duygusal olmak her ne kadar doğal olsa da iyi midir?
Duygularımıza göre hareket etmek mantıklı mıdır? Duygusal olmanın sosyal ilişkilerimize yararı mı vardır? Yoksa zararı mı? Duygusal güç nedir ? Duygusal olmak, duygusal güce zarar verir mi? Duygusal insan kimdir? Gelin bu soruların cevaplarını inceleyelim.
Nitekim duygusallık üzerine çok yanlış bilgilere sahibiz ve belki de sosyal ilişkilerinize de problem yaşamanızın nedeni duygusal olmanızdır.
YAZI İÇERİĞİ ;
Duygusal Olmak İyi Midir? Duygulara Göre Hareket Etmek Mantıklı Mı?
İlk olarak sizlere şu gerçeği açıklayayım: Duygusal olmak ve duygulara göre hareket etmek neticesinde kişi, hayatta hiçbir yere varamaz. Nitekim hissettiğimiz tüm duygular, bizim hedeflerimizi, hayallerimizi, isteklerimizi umursamaz!
Eğer hissettiğimiz duygular, bizlerin modern isteklerini umursasa ve önümüze engel olarak çıkmasaydı, emin olun toplumun %90’nı şuan da istediği hayatı yaşıyor olurdu. Peki neden insanlar istediği hayatı yaşayamıyorlar? Çünkü tamamen duygularına göre hareket ediyorlar.
Toplum içerisindeki herkes, bir işe odaklansa ve o iş üzerinde gereğinden fazla çalışsa güzel paralar kazanacağını bilir. Ancak kimse çalışma sırasında bunalım, stres gibi olumsuz duyguları göğüslemek istemez.
Aynı şekilde, insan korkularını yenmek için korkuları ile yüzleşmesi gerektiğini bilir ancak kimse korkuları ile yüzleşme esnasında hissedeceği kaygı, korku gibi duyguları yaşamak istemez. Neticesinde ise duygularına göre hareket eder ve konfor alanı içerisinde kalmaya devam eder.
( Bkz: Konfor Alanı )
Hayatımız içerisinde çoğu zaman mantık ve duygularımız çatışır. Mantığımızın yap dediğini, duygularımız yapma der. Burada anlamamız gereken nokta, mantığımızın söylediğinin bizlere kazandıracak olması, duygularımızın söylediğinin kaybettirecek olmasıdır.
Eğer kişi mantığını dinler ve duygularını önemsemeden hareket ederse hayat içerisindeki başarısı hızla yükselir. Nitekim duygularımızı kontrol eden beynimizin, bizim modern isteklerimiz ile alakası yoktur.
Beynimiz içgüdüler ile hareket eder. Bugün üniversite kazanmak için sabah aksam ders çalışan kişiye ders çalışmak çok sıkıcı gelir. Peki neden? Çünkü beyin bu durumu “Enerji kaybı” olarak yorumlar.
Beyin ister ki kendi enerjisi her zaman korunsun, eğer hayati bir tehlike oluşursa kişinin kaçacak veya savaşacak enerjisi olsun. Beynin burada dikkate aldığı nokta: Yaşama içgüdüsüdür. Beyin sizin, çok çalışıp üniversiteyi bitirip, savcı , psikolog vs olacağınızı önemsemez.
Burada sizlere beynin içgüdüleri dikkate alıp harekete geçtiğine dair yüzlerce örnek verebilirim. Ancak önemli olan burada örnek okumaktan ziyade bu gerçeği içselleştirmenizdir.
Şunu kabul edin: Hayatınız içerisinde, bazı duygularınız her zaman sizin ile mücadele edecek. Sizin isteklerinizi önemsemeyecek, size engel olmak için elinden geleni yapacak. Bazen kendinizi bunalmış, korkmuş, sıkılmış, stres altında hissedeceksiniz .
İşte böyle durumlarda duygusal olup, duygularınıza göre hareket etmektense, mantığınıza göre hareket edin ve kazanan olun. Biz insanları diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğimiz düşünebilmemiz, olayları muhakeme edebilmemizdir. Yani bizlerin bilinçli zihni vardır.
Bu bilinçli zihin ile doğru kararlar almalı ve hissettiğimiz olumsuz duyguları kontrol etmeliyiz. Unutmamak gerekir ki olumsuz duygular yaşıyorum, yapamıyorum demek ve duygusal davranmak bizlere hayat içerisinde hiçbir zaman kazandırmaz.
Bizlere kazandıracak olan duyguları önemsemeden mantığımız ile aldığımız kararları uygulamak olacaktır.
( Bkz: Karar Nasıl Alınır ? Karar Almanın Gücü )
( Bkz: Zihin Nasıl Çalışır?)
Duygusal Olmanın Sosyal İlişkilerinize Verdiği Zararlar
Sosyal ilişkilerinizde hissettiğiniz duygulara çok fazla kulak kabartmak iyi değildir. Nitekim sosyal ilişkiler içerisinde, sosyal korkular ismini verdiğimiz bir takım korkular yaşayabilirsiniz. Nedir bu sosyal korkular diye soracak olursanız; rezil olma, reddedilme, değersiz görülme gibi korkulardan bahsedebiliriz.
(Bkz: Sosyal Korkular Nedir?)
İnsanın yaşadığı bu korkulara çok fazla önem vermesi ve “Acaba bende bir sorun mu var? Neden böyle hissediyorum? ” gibi sorular ile yaşadığı duyguların üzerine düşmesi ve duygusal davranarak bu duygulardan kaçması neticesinde kişi çok daha büyük bir bataklığa saplanır.
Bu bataklık öyle bir bataklıktır ki kişi bataklıktan kurtulmaya çabaladıkça daha çok dibine batar; çünkü kişinin kendisine sorduğu “Bu korkumdan nasıl kurtulabilirim?” sorusu bile o kişinin daha çok korkmasına neden olur.
Bu durumun sebebi ise “Bu korkumdan nasıl kurtulabilirim? ” sorusunu , bilinçaltı zihnin “Ben korkağım” şeklinde algılamasından ötürüdür.
Hayatınız içerisinde fark etmişsinizdir, herhangi bir korkunuzdan kurtulmaya çalıştıkça, o korkunuz hayatınız içerisinde kendisi biraz daha belli etmeye başladığını. Veya her hangi bir takıntılı düşünceden kurtulmaya çalıştıkça o takıntılı düşünce aklınıza daha çok gelir.
Bu yüzden ilişkiler içerisinde yaşanılan, sosyal korkulara pek fazla önem vermemelisiniz. O duygular orada olmasına rağmen hareket etmeye devam etmelisiniz.
Ayrıca sosyal ilişkilerde sadece sosyal korkuları yaşamazsınız. Öfke, nefret, alınma, kırılma gibi bazı olumsuz duyguları da yaşarsınız. Mesela bir insanın sohbetiniz esnasında sizin konuşmanızı bölmesi, sizi umursamaması neticesinde, kırılabilir sonrasında ise o kişiye öfke duyabilir ve kin tutabilirsiniz.
Peki bu şekilde bir duygu zincirini yaşamanız neticesinde ne kazanırsınız? Elinize ne geçer? Hiçbir şey. Karşınızdaki insana öfkelenerek, kin tutarak sadece kendi huzurunuzu bozmuş olursunuz. Başka hiçbir şey olmaz.
Bu yüzdendir ki sosyal ilişkilerinizde yaşayacağınız duygulara çok fazla önem vermemelisiniz. Kimse sizin morelinizi bozacak kadar sizin umrunuzda olmamalı.
Kısacası sizlere demek istediğim sosyal ilişkilerinizde insanların sizlere yaşatacağı duygulara pek fazla önem vermeyin. Nitekim karşınızdaki insan dengesiz olabilir, o anda moreli bozuk olabilir vs.
Kısacası size nasıl davranacağını siz o anda bilemezsiniz. Size iyi bir tepki de verebilir, kötü bir tepkide verebilir bu önemli değildir. Önemli olan o anda karşı tarafın size hissettireceği duyguyu pek fazla önemsememenizdir.
Duygusal Olursanız Duygusal Anlamda Güçlü Olamazsınız!
İnsanların büyük çoğunluğu duygusal güç kavramını yanlış anlamaktadır. Nitekim insanların hayalindeki duygusal anlamdaki güçlü insanın “Agresif, kasıntı, egolu ” vb özelliklere sahip olduğudur.
Ancak duygusal anlamda güçlü bir insan agresif, kasıntı, egolu değildir. Nedeni ise duygusal anlamdaki güçlü insanın, yaşadığı duygulara pek fazla önem vermemesidir. Yani umursamamasıdır.
Mesela kasıntı duran bir insan duygusal anlamda güçlü olamaz; çünkü diğer insanların kendisi hakkındaki düşüncelerine çok önem verdiği için doğal olaraktan karşı tarafın kendisine hissettireceği duygulara da çok önem verir.
Peki karşı tarafın kendisine ne hissettireceğini düşünen bir insan, duygusal anlamda güçlü olabilir mi? Tabi ki de hayır; çünkü duygusal anlamda güçlü olan bir insan yaşadığı veya yaşayacağı duygulara pek fazla önem vermez. Duygusal insan, yaşadığı veya yaşayacağı duygulara çok önem verir.
Burada dikkat etmeniz gereken nokta, duygusal anlamda güçlü insanın duygulara karşı körelmesi değildir. Sadece yaşadığı duygulara rağmen hareket etmesi ve hissettiği duyguları pek fazla önemsememesidir.
Neticesinde ise duygusal anlamda güçlü olan insana, rahattır ve umursamazdır diyebiliriz; çünkü hissedeceği duygular ne olursa olsun, o duyguların geçeceğini, o duygulara rağmen hareket edeceğini bilir.
Duygusal insan, duygularına çok fazla önem verip, duygularına göre hareket ederken duygusal anlamda güçlü olan insan, mantığına göre hareket eder. Bu yüzdendir ki duygusal anlamda güçlü olan insan hayat içerisinde, başarılı olur. Sebebi basit: Olaylar karşısında hissedeceği duygulara pek fazla önem vermiyor.
Mesela duygusal ve duygusal anlamda güçlü olan ( Duygusal olmayan ) iki insan insan ders çalışmaya başlayacak olsa, duygusal insan “Ders çalışmak istemiyorum, ders çalışmak çok zor ” gibi cümleler kurarken, duygusal anlamda güçlü insan hissedeceği zorluğu pek fazla önemsemez ve ders çalışmaya başlar. Neticesinde ise duygusal anlamda güçlü kişi hayata karşı yol alırken, duygusal kişi olduğu yerde saymaya devam eder.
Birde duygusal olmanın şu şekilde acı bir tarafı var ki duygusal olmanın en kötü yönü belki de budur: Duygusal insanın, duygularına göre hareket etmesi ve duygularını büyütmesi neticesinde, hayata karşı şikayet etmesi, mızmızlanması, stem etmesi hiçbir işe yaramaz.
Yani duygularına önem verip de “Ders çalışamıyorum yhaa” diye ağlamanın kişiye hiçbir yararı yoktur. Hatta zararı vardır, o da zamanını öldürmesidir. Bu yüzden hayat içerisinde “Duygusal anlamda güçlü ” bir insan olmayı tercih edin. Yaşadığınız duygulara önem verin ancak dozunda! ” Ben neden böyle hissediyorum yaa, yapmak istemiyorum” gibi cümleler kurmanın sizlere hiçbir zaman faydası olmayacak.
Duygularınızı Neden Umursamamalısınız?
İnsanların duygusal davranıp, duygularına göre hareket etmeleri neticesinde, farkında olmadan birçok şey kaybederler. Nitekim kaybedecekleri varlık ellerinde olan bir varlık değil! Kazanacakları bir varlıktır.
Mesela özgüven kazanmanın en kestirme yollarından bir tanesi korkulara rağmen hareket edebilmektir. Ancak bir çok insan korku duygusunu hissettiği anda harekete geçmez. Peki harekete geçmeyince ne olur? Hiçbir şey olmaz konfor alanında kalmaya devam eder.
Ancak harekete geçse ve korktuğu durum başına dahi gelse o kişi özgüven duygusunu hisseder; çünkü korkusuna rağmen harekete geçebilmiştir.
Kişi harekete geçmediği için ise “Özgüven duygusunu kazanmayı ” kaybetmiştir. Hayatımız içerisindeki hissettiğimiz korkuların ironi kısmı da bu zaten. Her korku veya kaygı duygusunu hissettiğimizde aslında fark etmesek de bir şeyleri kaybetmekten korkuyoruz. Ancak fark edemiyoruz ki aslında korkumuzdan kaçınca birçok varlığı maddi veya manevi kaybediyoruz.
Düşünün ki topluluk önünde konuşma yapacaksınız ancak konfor alanınızdan çıkacağınız için doğal olaraktan korkuyorsunuz ve sonrasında korktuğunuz için konuşma yapmaktan vazgeçiyorsunuz.
Böyle bir durum neticesinde ne oluyor? Konfor alanınızda kalmış oluyor ve özgüven, cesaret kazanma ihtimalinizi kaybetmiş oluyorsunuz. Nitekim korkunuza rağmen topluluk önünde yapacağınız 10 dakikalık bir konuşma korkularınız başınıza dahi gelse size acayip bir özgüven kazandıracaktı; çünkü siz özgüven kazanmanın en kestirme adımını gerçekleştirdiniz; korkularınıza rağmen hareket ettiniz.
Bu yüzden aslında diyebiliriz ki korkularımız ile yüzleşmede kaybedeceğim hiçbir şey yok! Tam aksine kazanacağımız bir çok maddi ve manevi varlık var!
İşte hissettiğimiz olumsuz duyguları bu yüzden umursamamalıyız. Mesela korku duygusunu önemseyip harekete geçmeyince, hiçbir şey kazanamıyoruz. Ancak korku duygusuna rağmen harekete geçince birçok varlık kazanıyoruz. Nitekim hayat adildir.
Herkes korkuları ile yüzleşemez. Bu yüzden de gelişemez. Ancak korku duygusuna rağmen hareket eden insanlar bedel ödedikleri için bu hayatın mükafatını alırlar. Korkuları ile yüzleşmenin sonucunda özgüven kazanan insanlar gibi.
Hedeflerinize ulaşabilmek için hissedeceğiniz olumsuz duyguları kabul edin!
İnsanın hayatı içerisinde hedefleri olması iyidir. Nitekim hedef koyma davranışı insanın geleceğine ve kendisine değer verdiğini gösterir. Ancak hedef belirlemek, belirlenen hedefin peşinde gitmek, mücadele etmek emek ister.
Bu da insanın olumsuz diye tabir ettiğimiz bazı duyguları yaşamasına neden olur. Mesela çalışma esnasındaki stres, bunalım gibi bazı duygular. Bu duygular gerçek anlamda kişiyi yorabilir ve hedeflerinden vazgeçirebilir. Bu durumun panzehiri ise yaşanılacak olan bu olumsuz duyguları kabul etmektir!
İnsanların büyük çoğunluğu, herhangi bir eylem karşısında zorlanmaya başladıkça şikayet etmeye başlar. Nitekim şikayet ettikçe ellerine hiçbir şey geçmez ve kendi kendilerini strese sokarlar.
Bu yüzden hayatınız içerisinde bir hedef belirlediğinizde ve o hedefe doğru ilerleyeceğinizde, yaşayacağınız olumsuz duyguları kabul edin! Ya şikayet etmeden, bu olumsuz duyguları kabul ederek hedefiniz doğrultusunda usulca ilerleyin ya da hedeflerinizin peşinden gitmeyin.
Emin olun bu sizin için daha iyi olur; çünkü her hangi bir hedefe ulaşacaksınız diye , kendi kendinize yüklenmenin ” Yapamıyorum ” diye ağlamanızın sizlere hiçbir faydası yok.
Duygusal davranan insanlar genelde şikayet etmeye meyilli oluyor. Hissettikleri stres duygusu karşısında, mızmızlanmaya başlıyorlar. Ancak duygusal anlamda güçlü insanın davranışı bu yönde olmaz.
Duygusal anlamda güçlü insan yaşadığı duyguları pek fazla önemsemez ve yaşadığı veya yaşayacağı duyguları kabul eder ve kendisi için en iyi olanı yapar; çünkü gerçek anlamda kişinin kendisini yüklenmesi, mızmızlanması, şikayet etmesi boştur.
Yani mızmızlanıp şikayet ettikçe ne kendisine yarar sağlar ne de önünde ki hedeflere odaklanabilir.
Bu yüzden hayatınız içerisinde, herhangi bir hedef belirlediğinizde o hedef doğrultusunda ilerlerken, ödeyeceğiniz bedelleri kabul edin. Bu bedel sabah erken kalkmak mı? O zaman bunu kabul et.
Günde 10 saat çalışmak mı? O zaman bunu kabul et. Günde 20 km koşmak mı ? O zaman bunu kabul et. Kabul et ki sonrasında kendine yüklenme ve şikayet etme!
Hayatımız içerisinde , yaşayacağımız bazı olumsuz duyguları, olayları “Kabul etmek” bu olumsuz duygu ve olaylara karşı kullanabileceğimiz güçlü bir panzehirdir.
Nitekim hayat içerisinde kabul ettikçe: şikayet etmekten, mızmızlanmaktan, kendimize yüklenmekten kurtuluruz ve yere daha sağlam adımlar atarak hayatımıza devam ederiz. Bu yüzden yaşadığınız veya yaşayacağınız bazı duyguları kabul edin. Bu sizin için daha iyidir.
Kısacası: duyguları öldür , hedefe odaklan?
bence bu duyguları da kabul et, ama korku ve kaygıların harekete geçmeni engellemesin