Üniversite okumak: Eğitim sistemin son evresi!
Dünyaya geldiğimiz andan, yetişkinlik yıllarımıza geçene kadar ki sürede kendi hayatımız üzerinde herhangi bir kontrolümüz yoktur. Çocukluk yıllarımızda hayatımızı ailemiz yönetir. Onların istediği davranışlarda bulunur, onların düşünceleri doğrultusunda hareket ederiz. Bizleri yöneten ailemizin düşünceleri ise kendiliğinden oluşmaz. Onların düşünceleri de belli bir sistemden etkilenir ve o sistem doğrultusunda bizim hayatımıza yön verirler.
Ailemizin var olan sisteme uyup, hayatımıza yön vereceği ilk yer okuldur. Okul hayatına girmemiz ile birlikte belli bir sistemin içine girer ve ortalama 12 yıl kadar bu sistemin içinde kalırız. Ne kadar tembel olsak da her zaman içimizden bir ses, bu sistem içerisinde başarılı olmamızı ister. Yani okul birincisi olmak, sınıf birincisi olmak, notlarımızın hepsinin iyi olması, matematik sorularını çözebilmek gibi istekler ne kadar başarısız ve tembel olsak da içten içe en büyük arzumuz olur. Çünkü ailemiz, öğretmenlerimiz, akrabalarımız, hatta tanımadığımız kişiler bile bizlere okumanın ne kadar önemli olduğunu, okumazsak hayatımız boyunca sürüneceğimizi, okuyup sırtımızı devlete yaslarsak (!) hayatımız boyunca ne kadar rahat edeceğimizi anlatan söylemlerde bulunurlar. Sadece bu söylemler de değil, okul tarafından başarılı öğrencilere takdir belgesi verilirken, başarısız öğrencilere hiçbir belge verilmez, matematik sorusunu çözebilene zeki, çözemeyene kafası çalışmıyor lakabı takılır, başarılı öğrenciye hediyeler alınırken başarısız öğrenciye hiçbir hediye alınmaz.
Kısacası bu sistem bizi öylesine etkiler ki okulda başarılı olmayı, hayatımızın merkezine koyarız. Hele birde lise yıllarımızda öğretmenlerimizin “Şuan sadece ders çalışın, üniversiteye gidince zaten gezecek, dolaşacak vaktiniz çokkk olacak” sözleri bizi tam anlamı ile üniversite kazanmaya, okul okumaya iter. Yani aslında 12 yıl boyunca içinde geçirdiğimiz eğitim sistemi, bizi tamamen üniversite kazanmaya odaklar ve bizde üniversite okumak şart mı? sorusunu kendimize sormadan birer makine gibi üniversite sınavlarına çalışırız. Bunun en büyük faktörü, dış ve iç çevremizden duyduğumuz söylemler olur. Sonrasında ise günümüzü gün eder, gerekirse 1 yıl daha hazırlanır, sabahlara kadar ders çalışır ve en nihayetinde üniversiteyi kazanırız.
Peki üniversite kazanmak, memur olmak, üniversite hayatını yaşamak hakkında duyduğumuz tüm söylemler, doğru mu? Yani bize 12 yıl boyunca vaat edilen hayaller gerçek mi? Veya gerçek olacak mı? Üniversite kazanınca ebediyen hayatımız yolunda mı gidecek? Üniversite okumak zaman kaybı mı? Memurluk dünyanın en rahat mesleği midir? Bu makalemde bu soruların cevaplarını, kendi tecrübelerim ve gözlemlerim ile cevaplayacağım.
YAZI İÇERİĞİ ;
Üniversite Okumak Kazanmak Zafer Mi? Hüsran Mı?
Ortalama bir ailede büyüdüyseniz, eğitim hayatına bakış açınızda ortalama insanların bakış açısı ile aynı olur. Yani ortalama bir ailenin çocuğunun okuması, üniversite kazanması, okul hayatında başarılı olması çok önemlidir. Bu değerlere önem veren aileler, çocuklarına da bu değerleri aşılarlar. Çocuklarına ödevlerini bitirmeden yemek yedirmezler, ödevlerini yapmadılarsa bağırırlar, sınavdan düşük not alırsa çocuğun oyun oynamasına izin vermezler vs. Bu cezalara maruz kalan çocuk, bilinçaltı düzeyde derslerinde başarılı olmayı, iyi bir lise ve iyi bir üniversite kazanmayı hedefler. Çünkü maruz kaldığı cezalar, duyduğu söylemler onu hep ders çalışmaya itmiş ve neticesinde okumak çocuk için hayatın olmazsa olmazı haline gelmiştir.
Kısacası bizler, 12 yıllık eğitim orta öğretim ve lise hayatımız da tam anlamı ile üniversite kazanmaya odaklanmış birer makineye döneriz. Yani üniversite kazanınca ne olur? Üniversite bittikten sonra ne olcak? gibi soruları kendimize sormayız bile. Çünkü toplum bizleri sadece “oku, oku, oku” diyerek bizleri düşünemeyen birer makineye çevirmiştir.
Üniversite Nedir? Üniversite Kazanınca Ne Olur?
Üniversite kurumunun amacı: Kişileri, özel sektörde veya kamu kuruluşlarında belli ücret karşılığında çalıştırmak üzere personel yetiştirmektir. Üniversitenin tüm muhabbetini sizlere bu kısa cümle ile açıkladım 🙂 Yani üniversite cüzi miktarlara çalışacak, eleman yetiştirmek üzerine kurulmuş devletin bir kurumudur. Üniversite okumanın vaadi; eğer 4 yıl boyunca derslerinize çok çalışırsanız, sonra KPSS’ye de çok çalışırsanız ortalama maaşlı bir iş ile sigortadır. Sizlere bu vaat çekici geliyor mu? Bilmiyorum ama bana pek fazla çekici gelmiyor. Sorun bu vaadin çekici olup olması da değil aslında, asıl sorun insanların bu vaatten haberi dahi olmamasıdır.
İnsanların büyük çoğunluğu, üniversiteyi okuduktan sonra devletin, onlara hemen bir iş bulacağını, altına bir araba vereceğini, istediği şehirde çalışmasına izin vereceğini, sınırsız para vereceğini falan zannediyor. Ancak bilin ki üniversite okuma, mezun olma ve iş bulma süreci bu şekilde işlemez. Mesela sizler üniversiteye, ortalama bir bölüme giderseniz fark edeceksiniz ki sınıfınızda 50’den fazla kişi ile aynı bölümü okuyor olacaksınız. Üzerinizdeki 3 sınıf öğrencileri sizden önce mezun olacak ve bazıları bir yerlere atanırken, bazıları sizin mezun olduğunuz dönemdeki sınavla aynı sınava girecek ve size rakip olacaklar. Yani aslında sizlerin kendi üniversitesinde bile bir sürü rakibi olacak. Diğer rakiplerinizi saymıyorum bile.
Sizler bu rakiplerinizi geçebilmeniz için gerçek anlamda 4 yıl boyunca sistemli bir şekilde çalışmanız gerekecek. Yani lisede size anlatıldığı gibi üniversite kampüsünün çimenlerin üzerinde uzanıp gökyüzünü seyretmek, sabahlara kadar dışarda gezmek, okula istediğiniz zaman gitmemek tarzında söylemler gerçek değil! Tam tersi üniversitede lise yıllarınızda çalıştığınızdan daha fazla derse çalışacaksınız. 4 yıl sonra mezun olunca devlet size gel çalışmaya başla demiyecek; git KPSS’den belli bir puan al diyecek, sonrasında o puanı alırsanız hadi bakalım şu ilin şu taşra bölgesinde çalışmaya başla diyecek. Eğer ben özel sektörde çalışmak istiyorum derseniz, özel sektör de asgari ücretle çalışan bir modern köle olacaksınız. Bunlar üniversite mezunu olduktan sonra yaşayacağınız gerçeklerdir.
Bu yüzden üniversite gitmeden önce üniversitenin sizlere verdiği vaatleri göz önünde bulundurun. Sonrasında mezun olduktan sonra devleti şikayet eden diplomalı işsizlere dönmeyin.
Devleti şikayet eden diplomalı işsizlerin, devleti şikayet etmeye hiçbir hakkı yoktur. Çünkü devletin kurumu olan üniversite sizlere en başta bu vaatini dile getiriyor, diyor ki “Ben kamu ve özel sektör için eleman yetiştiririm, herkesi de kadroma almam belli bir puana ulaşanları kadroma dahil ederim” diyor bas bas. Ancak üniversite kazanmaya odaklanmış makineler bu gerçeğin farkına varmıyor veya farkına varmak istemiyor ve 4 yıldan sonra devleti şikayet etmeye başlıyor. Ama hakları yok! Sen bir yılda 100.000 kişinin girdiği bir sınavdan 100 kişiyi atayan bir bölümü okumaya gittiysen atanamama durumunu da göz önüne alacaksın.
( Bkz: Üniversite Mezunu ve işsizlik oranı )
Hayatın herhangi alanında şikayet etmek bizlere hiçbir zaman kazandırmaz. Bu gerçeğin farkına varın. Bu yüzden üniversite okumak istiyorum demeden önce üniversitenin sizlere verdiği vaatleri iyi değerlendirin ve araştırı. Gerekirse tüm gününüzü araştırma yapmaya odaklayın ve doğru kararı alın.
Memurluk Ömür Boyu Rahatlık Mıdır?
Geçmişte, büyüklerimizden sürekli duyduğumuz cümlelerden bir tanesi “Devlete sırtını dayayacaksın, sonra da rahatına bakacaksın” dır. Memurluk hakkında bize söylenen bu cümle ile memurluğu ömür boyu rahatlık zannedebiliriz. Ancak büyüklerimiz tarafından söylenen bu cümlede diğer cümleler gibi oldukça sığ ve gerçeği yansıtmaz. Gerçekleri anlayabilmemiz için ilk önce memurluk nedir? bunu anlayalım.
Memurluk, üniversite okumuş ve girdiği sınavda binlerce rakibini geride bırakmış bir kişinin kamu kuruluşlarında hizmet etmesidir. Memur olmuş kişilerin ortak özelliği , ölene kadar alacakları parayı garanti altına almış olmalarıdır. Yani memur olmuş bir kişinin hayatında büyük bir felaket olmadıkça, hayatını sıfır risk ile sürdürecektir. Çünkü devlet tarafından her ay alacağı para garanti altındadır. Bunun neticesinde ise kişinin hayatında risk kavramı kalkar. Peki hayatından risk kavramı kalkmış bir kişinin üretmesi, ekstra gayret göstermesi, hayalindeki istediği hayatı yaşamak için mücadele etmesi beklenir mi? Tabi ki de beklenmez!
Memuriyet insanı konfor alanı içerinde yaşamaya adapte eder. Yani, işe giderken kullanacağınız yol, yapacağınız iş, yiyeceğiniz yemek, kullanacağınız cümleler, kaç saat çalışacağınız, alacağınız para vs. Her şey bellidir. Memur bir insan 1 ay veya 2 ay (daha da uzunu olabilir ) sonraki zaman diliminde ne yapacağını, hangi davranışı sergileyeceğini büyük oranda bilir. Çünkü memurluk hayatı sabit bir şekilde akar. Sabit bir şekilde akan hayat ise insanı ne geliştirir, ne de mutlu eder.
İşte yıllarca bize öve öve anlatılan memurluk hayatının da görünmeyen vaadi stabil bir hayattır. Bu yüzden memurluğun da görünmeyen vaadini dikkate alın. İleride memur olmak için çabalayan, memur olunca da yaşadığı hayata küfreden bireyler olmayın!
Yukarıda söylediğim gibi hayatımız içerisinde, bulunacağımız her girişim bizlere görünmeyen vaatlerini söyler. Mesela ticaret girişiminin vaadi zenginliktir, medyanın vaadi şöhrettir, askeriyenin vaadi maceralı bir yaşamdır. Kısacası bulunacağımız her girişim bizlere üstü kapalı bir şekilde “Bak beni tercih edersen bu hayatı yaşarsın” diyor. Bizlerin görünmeyen bu vaatleri fark edebilmesi için bulunacağımız girişimleri araştırmamız gerekmektedir. Araştırmadan bir girişimde bulunur ve sonucunda pişman olursak suç kimse de değil kendimizdedir.
Hayatınızda Ulaşılmayı Bekleyen Hedefleriniz Olsun!
Hayatınız içerisinde bir hedefiniz var ve bu hedef doğrultsun da hareket edebiliyorsanız, sizi tebrik ederim. Çünkü bu hareketiniz ile birlikte binlerce sıradan insanın arasından sıyrılmış oldunuz. Toplum içerisinde hedefi olan bireyler yok denilecek kadar azdır. Toplumun büyük çoğunluğu belirli bir sistemin içerisinde, dünyadan haberi olmadan, boş işlere vakit harcayarak hayatını sürdürür gider. Bu kişiler için zamanın bir önemi yoktur, çünkü hedef olmadan akan zaman, hiçbir anlam ifade etmez. Zamanı anlamlı kılan, ulaşılmayı bekleyen hedeflerdir.
Eğer hayatınız içerisinde, belirli bir hedefiniz yoksa kendinize bir hedef belirleyin. Bu hedefe ulaşmak için vereceğiniz mücadeleleri, yoksun kalacağınız zevklerinizi, yorgun olacağınız günleri umursamayın. Çünkü hedefi olan bir insan hayatında daima kazanır. Bu “hedef belirlemenin” bir yasasıdır. Sizler hedefiniz doğrultusun da ilerlediğiniz yolda görünmeyen bir sürü manevi varlık kazanacaksınız. Bu manevi varlıklara disiplin, özgüven, harekete geçebilme gücü, zamanın değerini anlama vs. diyebiliriz. Bu manevi varlıklar, başarılı bir insan olabilmeniz için sizlerde bulunması gereken en önemli özelliklerdir. İşte hedef belirlemek ve o hedef doğrultusunda hareket etmek, sizleri hayat içerisinde başarılı bir insan olmaya programlar.
Hedefsiz olmak ise sizi hayat içerisinde başarısız, sıradan bir insan olmaya programlar. Hedefi olmayan bir kişi lise hayatını bitirir ve bakar ki arkadaşları, çevresindeki herkes üniversiteye gidiyor, o zaman bende üniversiteye gitmeliyim diye düşünür ve üniversiteye gider. Üniversite bittikten sonra çevresine bakar tüm arkadaşları askere gidiyor o zaman bende askere gitmeliyim diye düşünür ve askere gider. Askerlikten sonra çevresine bakar, tüm arkadaşlar bir işe girmiş çalışıyor, o zaman bende çalışmalıyım diye düşünür ve gider herhangi bir işte çalışmaya başlar. Yani hedefsiz insan hayatını yönlendirebilmek için topluma bakar, toplum ne yapıyorsa onu yapar ve hayatını kendine göre değil de topluma göre yaşar. Zaten hayatını kendisine göre yaşamak istese de yaşayamaz, çünkü kendisine göre herhangi bir hedefi yoktur. Neticesin de 50 yaşına gelmiş ama hala modern köle olarak çalışan, bir tane bile ülke gezememiş, sermaye olarak hiçbir birikim yapamamış bireyler olurlar.
Ancak hedefi olan bir insanın, hayatı bu şekilde işlemez! Hedefi olan bir insan ilk olarak topluma değil, kendi hedeflerine bakar. Üniversite okumak hedefine uygunsa üniversite okur, uygun değilse üniversite okumaz. Özel sektörde bir alanda çalışmak hedefine uygunsa özel sektörde çalışır uygun değilse çalışmaz. Kısacası, kendi hedeflerine ulaşabilmek için yapması gereken ne var ise onu yapar ve kazanmaya odaklanır.
Sizlere burada anlatmak istediğim, kendi hayat rotanızı belirlemeniz ve belirlediğiniz bu rota doğrultusunda hayatınıza yön vermenizdir. Amacınız olmadan topluma bakarak hareket etmek sizlere hiçbir zaman kazandırmaz. Hayat içerisinde bir şeyler kazanabilmek için kazanmak istediğiniz bir hedefiniz olmalıdır. Eğer bu hedef yoksa kazanmak adına bir şeyde yoktur. Bu yüzden şuan da hayatınızda ne iş yaptığınızın, hangi konumda olduğunuzu önemsemeden, hayat içerisinde ulaşmak istediğiniz bir hedef belirleyin ve o hedef doğrultusunda hareket edin. Lisede okuyan ve üniversite sınavına hazırlanan biriysen, üniversite okumak hedefine uygunsa üniversite okumaya git, bunda hiçbir problem yok. Ancak üniversite okumak hedefin değilse, o zaman topluma bakarak “Bende üniversite okucam ” mantığından kurtul ve kendine yeni bir hedef belirle. Bu hedef ileride yapmak istediğin bir meslek olabilir. Diyelim ki emlak işlerinde kendi geliştirmek istiyorsun, o zaman git bir emlak ofisinde çalış ve işi öğren üzerine birde dil öğren hayatını kazanmaya başla. Üniversite okumak hedefin, amacın değilse, boşuna zamanını öldürme.
Üniversite Boş Bilgi Yuvası Mıdır?
Bu sorunun cevabını bireysel bazda düşünmeliyiz. Yani üniversite üzerinde, okuduğu bölüme dair iş yapmak isteyen, bölümü ile ilgili hedefleri olan bir kişi için üniversitede öğretilen hiçbir bilgi boş değildir. Çünkü bölümü üzerinde kendisini geliştirmek isteyen bir kişi, okuduğu bölümün genel ve ince bilgilerini üniversiteden başka hiçbir yerde bulamaz. Bu yönden bakarsak, hedefleri olan kişiler için üniversitede öğretilen bilgiler önemlidir. Ancak sadece okumak için okuyan, hedefi olmayan, rastgele bir bölüme üniversite hayatı yaşamak için gelmiş bir kişi için üniversitede öğretilen her bilgi boş gelir. Çünkü üniversitede siz diyelim ki Maliye bölümü okuyorsanız, Maliye’nin tanımı budur, hadi bakalım sınavda bu tanımı ezberle gel denilmiyor maalesef . Maliye’nin bölümlerini, maliye ile alakalı diğer bilim dallarını, muhasebeyi, hesapları vb. konuları da öğreniyorsunuz. Yani sizlere maliye ile alakalı her şeyi farklı farklı ders olarak anlatıyorlar.
Mesela Maliye bölümünün siyasal bilimlere giriş dersine girdiğinizde sizlere Sosyalizim’den, sosyalizmin kurucusundan, amacından, özelliklerinden, her şeyinden bahsediyorlar. Yani Maliye bölümüne amaçsız gelmiş, maliye bölümü ile alakalı bir iş hayatı düşünmeyen bir kişi için bu bilgiler tamamen boştur. Bu kişinin bölüm ile alakalı bir amacı olmadığı için bu dersleri dinlemek, vizelerine finallerine hazırlanmak, amaçsız bireyi çılgına döndürebilir. Çünkü gerçekten vize ve final denilen sınavlara çalışıp o konuları vermeniz gerekir ve bu konuları verebilmeniz için de size “boş gelen, anlamsız, saçma bilgiler” üzerine çalışırsınız. Kısacası tamamen zaman kaybı ve boşa stres yaşarsınız.
Bu yüzden, ya hedefiniz ile alakalı bir bölüm tercihi yapın ya da üniversite tercihi yapmayın. Hayatınız da başka hedefler belirleyin ve hedefler doğrultusunda hareket edin. Hedefiniz doğrultusunda üniversite okumaya gitmiyorsanız üniversite okumak gereksizdir.
Unutmayın ki zaman, bir insanın en değerli varlığıdır. Dünyanın en zengin yaşlı insanına; “Tüm zenginliğiniz gitse ama size gençliğinizi geri verseler kabul eder misiniz?” Diye sorsalar, emin olun tüm servetini gözü kapalı bir şekilde verir hatta borçlanır bile. Zaman bu kadar değerli kavramdır. Bu yüzden amaçsızca, toplum yapıyor veya ailem okumamı istiyor bu yüzden okumam gerekiyor kafasından kurtulun. Kendinize geliştirmek istediğiniz bir alan yönelin ve o işe odaklanın. Emin olun severek yaptığınız işte başarı sizi bulacaktır.
(Bkz: Hayatta amacı olmayan insanın anotomisi)
Üniversiteye Gitmeyi Düşünenlere Tavsiyeler
- Üniversitede istediğiniz bölüm varsa ve kendinizi o bölümde geliştirmek istiyorsanız, o zaman Türkiye’nin en iyi üniversitesine gidebilmek için çalışın! Gerekirse 1 yıl daha hazırlanın, maddi durumunuz iyiyse özel dersler alın ve istediğiniz hedefi kazanmak için elinizden ne geliyorsa yapın. Üniversitede istediği bölüm ile alakalı hedefi olan insana hiçbir sözüm yok. Ancak amacı olmadan üniversiteye gitmeyi düşünen bir kişi, bence bir kere daha düşünmeli. Çünkü amacınız olmadan üniversite hayatı size sadece 1 ay kadar, kısa bir süre güzel gelecek. İşte ailenizden uzak olacaksınız, yeni insanlar ile tanışacaksınız vs. Bunlar güzel heyecanlar ama ömrü 1 aydan uzun sürmez. Emin olun. Sonrasın da hedefiniz olmayan işler üzerine çalışıp kendinizi yorarsınız. Sinir küpüne dönersiniz “Bu konuların benim hayatıma ne faydası dokunacak” diye. Bu yüzden ne zamanınızı çöp edin ne de kendinizi yıpratın! Üniversiteye dair amacınız yok ise kendinize yeni hedefler belirleyin ve o hedefler doğrultusun da hareket edin. Bu şekilde hareket etmeniz, sizin için daha hayırlı olacaktır.
- Üniversite Mezunu olmanın vaatlerini, iyi düşünün: Yukarı da dediğim gibi, üniversite özel sektör ve kamu kuruluşları için çalıştıracak, bilgi düzeyi belirli bir alanda yüksek olan elemanlar yetiştirir. Üniversitenin yazılı olmayan vaadi budur. Üniversitenin bu vaadini dikkate alın ve üzerinde düşünün. Sizler kamu kuruluşların da veya özel sektörde çalışmak, kendinizi bu alanlarda mı geliştirmek istiyorsunuz? Yoksa kendi işinizin sahibi mi olmak veya başka bir iş yapmak mı istiyorsunuz? Ne istediğinizin farkına varın ve isteğiniz yönünde hareket edin. Unutmayın ki her girişimin görünmeyen bir vaadi vardır. Bu yüzden yapmak istediğiniz girişimin vaadini göz önüne alarak hedeflerinizi çizin.
- Üniversite hayatı, büyüklerinizden duyduğunuz kadar heyecanlı değildir. İlk zamanlar, çok güzel gelir, ailenizden uzak rahat bir şekilde takılırsınız ama sonrasında sabit bir şekilde akmaya başlar. Üniversite okuyan öğrencilerin büyük çoğunluğunun hayatı birbirine benzer şekilde ilerler. Yani öğrencilerin büyük çoğunluğunun ortalama arkadaş sayısı, karşı cins ile olan arkadaş sayısı aynıdır; 7 – 8 tane samimi olduğunuz arkadaşınız olur üniversite hayatınız o şekilde devam eder.
- Üniversite hayatı, elinizde fazlası ile boş zamanınızın olacağı son dönemdir. Çünkü üniversite bittikten sonra iş hayatı, askerlik vs derken elinizde hiç boş zaman kalmaz. Bu yüzden bu bilincin farkında olun ve üniversitede kendinizi geliştirmek için elinizden geleni yapın. Kazandığınız bölümün derslerini ikinci öğretim saatlerinde alacaksınız, öğleye kadar uyumayın. Sabahları elinizde olan boş zamanı, gelecekte işinize yarayacak bir aktivite ile geçirin. Bu spor yapmak, dil öğrenmek, kitap okumak vs olabilir. Önemli olan kendi istediğiniz bir aktiviteyi boş zamanınız da severek yapmak ve boş zamanınızı öldürmemek
- Üniversite hayatı yaşıyacam deyip de alkole, sigaraya bulaşmayın. Ben üniversitede çok gördüm; hiçbir zararlı madde kullanmadığı halde üniversitenin sonunda sigara, alkol, uyuşturucuyu düzenli bir şekilde kullanmaya başlayan insanları. Aman ha! üniversite hayatı demek, bağımlılık çukurunu atlamak değildir. Zaten alkol, sigara gibi zararlı maddeler hayatınızın her alanını b*ka çevirecek maddelerdir. Bu yüzden uzak durun!
- Üniversite de derslerinize giren hocaların anlattıkları konuları dinleyip, ders bittikten sonra eviniz direk gitmeyin. Dersinize giren her hoca ile aranızı iyi tutun, sohbet edin. Çünkü üniversitede ister öğretim görevlisi olsun, ister profesör olsun, fark etmez. Her birinin kendine göre bir sosyal ağı vardı. Kendi meslek alanındaki insanlar ile iletişimi, arkadaşlığı vardır. Sizlere staj konusunda veya meslek bulma konusunda yardımcı olabilirler. Bu yüzden hocalarınz ile aranız her zaman iyi olsun.
- Son olarak üniversiteyi 4 yılda bitirin, uzatmayın. Derslerinize düzenli bir şekilde gitmeniz ve not tutmanız neticesin de üniversiteyi bitirmek zor değildir. Ancak sınava kadar ders ile alakanız olmadan, son gün çalarak bir şeyler yapmaya çalışırsanız üniversiteniz uzar. Bu yüzden okul hayatınız disiplinli olsun.
Teşekkürler admin
Rica ederim
güzel makaleydi teşekkürler
2 yıllık bölüm ile yurtdışına gitmeyi düşünüyorum uzatmak gereksiz zaman kaybı olarak görüyorum.
Bölümle alakalı bir hedefin yoksa, diplomayı al ve kesinlikle uzatma.